“GÖKzemin”, günümüz sanatının gerçek ile hayal, maddi ile manevi, politik ile poetik arasında kurduğu ilişkileri Mardin bağlamında görünür kılıyor. Gök ile yer, bireysel ile kolektif, geçmiş ile gelecek arasında bir düşünce ve duygu hattı kuran bienal; izleyiciyi, birbirine tezat görünen uçlar arasında bir yolculuğa davet ediyor. 7. Mardin Bienali, ufku ikiye bölen “gök” ve “zemin”i yan yana getirerek, birbirine uzak sanılan dünyalar arasında sessiz bir geçit açıyor. İzleyiciyi hem yukarıya hem içeriye doğru uzanan katmanlı bir yolculuğa çağıran bienale, bölgenin kültürel hafızasında özel bir yere sahip kuşlar rehberlik ediyor. Mardin’in taşlarına sinmiş hikâyeleri ve coğrafyasına özgü rüzgârları ardına alan kuşlar, gökyüzü ile yeryüzü arasında süzülürken Mardin’in farklı noktalarındaki sergiler, mekâna özgü yerleştirmeler ve performanslar arasında rotalar çiziyor.
7. Mardin Bienali’nin kavramsal pusulası, Türkiye’nin batısı ve doğusundan birbirine karşıt görünen iki edebi yapıta işaret ediyor: Aristophanes’in Kuşlar adlı komedyası ve Ferîdüddîn Attâr’ın Kuşlar Meclisi olarak bilinen mesnevisi Mantıku’t-Tayr. Her iki metin de kuşları yalnızca doğanın değil, arayışın, eleştirinin, direnişin ve dönüşümün simgeleri olarak sunuyor. Aristophanes, insanların kuşlarla güç birliği yaparak bulutlarda ütopyacı bir şehir kurduğu satirik anlatısıyla iktidar ve ideal arasındaki gerilimi ironik bir dille görünür kılıyor. Attâr ise kuşları yedi vadiden geçirdiği manevi bir yolculukta benlikten sıyrılmaya ve kolektif hakikate yönelmeye davet ediyor. Biri otoritenin mizah yoluyla sorgulanışı, diğeri dönüşümün birlik yoluyla mümkün oluşunu ele alıyor. Doğu ile Batı’ya atfedilen iki farklı yaklaşımı temsil eden bu metinler biçim ve tema açısından farklı görünseler de “arayış”, “yolculuk” ve “dönüşüm” fikrinde kesişiyor. 7. Mardin Bienali, bu iki ilham kaynağını birlikte düşünerek özgürlük, hakikat ve yeni dünyaların nasıl tahayyül edilebileceğine dair bir düşünsel alan açmayı hedefliyor.
Tarih boyunca farklı medeniyetlerin ve ticaret yollarının önemli kavşaklarından biri olan Mardin, mimari dokusunda onlarca kültürün binyıllara yayılan izlerini taşıyor. Kentin yüksek konumu ona yalnızca savunma avantajı değil, simgesel bir bakış ufku da sunuyor. Sıklıkla bir “açık hava müzesi” olarak anılan Mardin, Yukarı Mezopotamya’nın çok katmanlı mirasına tanıklık ederken, bir aradalık ve çatışma kültürünün iç içe geçtiği karmaşıklığını koruyor. Mardin’in doğası, mimarisi, tarihsel birikimi ve toplumsal dokusu, “GÖKzemin”in kavramsal yönelimini olduğu kadar duyusal atmosferini de belirliyor.
7. Mardin Bienali, günümüzün karmaşık sosyopolitik ve varoluşsal meseleleri karşısında yeni tahayyüller kurmanın, farklı yaşam biçimleri ve düşünme pratikleri geliştirmenin yollarını araştırıyor. Sanatın özgürleştirici, dönüştürücü ve çoğulluklara alan açan gücünü kuşların evrensel metaforu üzerinden hatırlatarak, gerçeklik zemininden uzaklaşmadan bireysel ve kolektif hayal gücünü devreye sokmaya çağırıyor.
Özgürlüğün ve mutluluğun filizlenebileceği ortak bir zemin yeniden tasavvur edilebilir miyiz? Ufkumuzda hâlâ iyiye ve hakikate açılan bir gökyüzü var mı?
Mardin Bienali bu sorulara yanıt ararken tarihinde ilk kez eski şehrin dışına çıkarak izleyiciyi bölgenin farklı bölgelerini keşfetmeye dair bir yolculuğa da çağırıyor.
• Yukarı Mardin
Çok dinli ve dilli yapısıyla, kadim mimarisiyle ve geniş panoramasıyla bienalin gelenekselleşmiş merkezi. Eski şehrin gökle yer arasında asılı duruyormuş hissi, bienalin düşünsel dünyasına eşlik eden bir metafora dönüşüyor.
• Kızıltepe
Tarih boyunca ticaretin ve günlük yaşamın merkezi. Kentsel hareketliliğin, toplumsal ilişkilerin ve politik gerilimlerin iç içe geçtiği bu canlı ortam, bienale eleştirel bir dinamizm kazandırıyor.
• Dara Antik Kenti
Arkeolojik katmanları ve manevi atmosferiyle tarihî bir yankı alanı. Yer ile gök arasında salınan Mezopotamya doğasını temsil ederek bienalin düşünsel ve duyusal keşiflerinin zeminini oluşturuyor.
Zamanın sınamasından geçmiş taş mimarinin geniş ufuklarla ve çağdaş kent yaşamıyla kesiştiği bir üçgen çizen bienal rotası geçmişin izleriyle bugünün gerçekliğini, mistik olan ile gündelik olanı, sessizlikle hareketi bir araya getiren karşılaşmalarla anlatısal bir bütünlük oluşturuyor. Çelenk Bafra’nın Mardin ve çevresinden sanatçılara alan açarak farklı coğrafyalardan davet ettiği sanatçılar, bir kısmı 7. Mardin Bienali için özel üretilen resim, heykel, video, fotoğraf, performans, ses ve mekâna özgü yerleştirmeleri bir araya getiriyor. Bazı sanatçılar Aristophanes’in iktidar eleştirisini yeniden yorumlayarak yeni bir aradalık biçimleri ve alternatif dünyalar tasavvur ediyor. Diğerleri Attâr’ın vadilerindeki içsel yolculuğun izini sürerek dönüşüm, keşif ve kolektif farkındalık temalarını araştırıyor. Kuşların Mardin kültüründeki güçlü yeri ise bu iki yönelimi ortak metaforlar altında birleştiriyor.
Mardin’de “gök”, hayal gücü ve ütopyalarla örülüyken; “zemin”, karmaşık gerçekliklerin ağırlığını taşıyor. Yukarı Mardin’in zamanlar ötesi ufku, Dara’nın antik katmanları ve Kızıltepe’nin güncel yaşamı arasında hareket eden bienal, maddi ile hayali, mitik olan ile gündelik olan arasındaki bağları sanatsal bir dille örüyor. 7. Mardin Bienali, sanatçılar ve izleyicilerle birlikte Attâr’ın yedi vadisinden Aristophanes’in “kuş ülkesine” uzanan bir yolculuk; ya da hayal gücünün yeniden hakikat zeminine dokunabileceğine dair kolektif bir deneme.